Ramazanoğulları Beyliği 1353 yılında Adana merkez olmak üzere Çukurova‟da Memlûklere tâbi
olarak kurulmuş olan bir Türkmen beyliğidir. 1516 yılından 1608 yılına kadar Osmanlılara tâbi’ yurtluk
ve ocaklık sancak olarak varlığını sürdürmüştür. Konar‑göçer Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı bir
bölgede Anadolu Beylikleri‟nin en uzun ömürlülerinden birisi olarak tarihe geçmiştir.
Selçuklular Döneminde Çukurova
Malazgirt Savaşı‟nın ardından Anadolu‟nun Türkleştirilmesi sırasında Tarsus, Adana, Misis,
Anazarba gibi önemli merkezlerle birlikte bütün Çukurova 1082/1083 yılında Anadolu Selçukluları‟nın
hakimiyetine girmiş bulunuyordu. Selçuklu Türklerinin bu hakimiyeti Haçlı seferleri yüzünden uzun
sürmedi. Haçlı savaşlarının yarattığı karışıklıktan yararlanan Ermeniler bölgede hakimiyeti sağlayarak
bu topraklarda Küçük Klikya Ermeni Krallığı‟nı kurdular.1
Çukurova, Sultan Baybars tarafından 1266, 1273, 1275 yıllarında müthiş bir şekilde tahrip edildi.2
1277 yılı seferinde Moğollara yardım etmeyen Türkmenler Abaka Han‟ın zulmünden kaçarak Memlûklere
sığındılar ve Memlûk Sultânı Baybars tarafından Gazze‟den Antakya‟ya kadar olan bölgelerde
yerleştirildiler. Yaklaşık 40.000 çadır (hâne) olan bu Türkmenler, Memlûklere tâbi olarak Çukurova‟ya
akınlarda bulunup kırsal kesimde hakimiyeti ellerine geçirmişler ve Çukurova‟daki Ermeni hâkimiyeti
sadece Adana, Tarsus, Sis (Kozan) gibi birkaç şehir merkeziyle sınırlı kalmıştı.3 Tarsus ve Adana
taraflarında yerleşen Halep Türkmenlerinin çoğunluğu ise Oğuzların Üçok koluna mensuptu. Bu kolun
başlıca boyları Yüregir, Kınık, Bayındır, Salur ve İğdir idi.4
Memlûk İdaresinde Ramazanoğulları
Kemalpaşazâde, Üçoklardan olan Yüregir‟in babasını Tatar serdarlarından Baçu Han olarak
gösterir.5 Aşıkpaşazâde‟ye göre Çukurova‟yı ilk fethi, Osman Gazi‟nin dedesi Süleyman Şah‟ın Ca‟ber
Kalesi önünde boğulmasından sonra oldu”.6 Bundan sonra göçerevler etrafa dağıldılar. Üç‑Ok‟un oğlu
ve Kusun Varsak‟ı ve Kara İsa ve Özer ve Gündüz ve Kuştemür, bu altı kişi göçleri ile Çukurova‟ya
geldiler. Yüregir bunlara baş oldu, geldiler, Misis‟i ve Tarsus‟u aldılar. Yüregir öldü, oğlu Ramazan kaldı.
Ramazan Kusun‟a Eser Kef‟i kışlak, Gülek‟te Beremedik‟i Tekfur Belini yaylak verdi. Diğer beylere de
yaylak ve kışlaklar verildi. Türkmen atlıları şehir çevresinde kontrolü tamamen ellerine geçirmişler, Gayri‑
müslimler kalelerinden dışarı çıkamaz olmuşlardı.
Dulkadiroğlu Beyliği‟nin kurucusu Zeyneddin Karaca Bey‟in 10 Ocak 1353 tarihinde Kahire‟de
öldürülmesinden sonra yerine Yüregiroğlu Ramazan Bey tayin edilmiş ve Ramazanoğulları Beyliği
resmen kurulmuştu. Bir yıl kadar sonra adı açıklanmayan bir Ramazanoğlu beyi 1.000 kadar hediye
atla birlikte Kahire‟ye kadar gitmiş ve Türkmen Beyliği beratını almıştı (9 Haziran 1354). Makrizî‟nin
“Ramazanoğlu‟na Türkmen beyliği verildi” ifadesinden beyliğin kurucusu Ramazan Bey‟in 1354
yılından önce ölmüş bulunduğu anlaşılıyor.7 Bu Ramazanoğlu beyinin İbrahim Bey olduğu
düşünülmektedir. Dulkadirli beyi görevini üstlenen Karaca Bey‟in oğlu Halil Bey ve ona bağlı Bozoklu
Türkmenler, Kahire‟nin bu atamasını kabul etmeye yanaşmadılarsa da 1 yıl kadar sonra kabule
mecbur oldular.
Adana çevresini kontrolleri altında tutan Türkmenlerin yardımıyla Memlûk kuvvetleri 1360 yılında
Adana‟yı ele geçirdiler. Sârımüddin lakabını taşıyan İbrahim Bey‟in 1381 yılında Türkmen başbuğu
(mukaddem) ve 1383 yılında Adana valisi (nâib) olduğunu biliyoruz.8 Aşıkpaşazâde‟ye göre9
Ramazan Bey‟in ölümünden sonra beyliğin başına İbrahim Bey geçmiştir. Halil Edhem‟e göre10
Ramazan Bey‟den sonra, Mir Ahmed, İbrahim, İzzeddin Hamza, Mehmed, Ali, Arslan Davud ve Halil
Bey sırasıyla beylik yapmışlardır.
Memlûkler bir süre sonra Halil Bey‟i görevden alarak yerine merkezden Mübarekşah el‑Tazî‟yi
atayınca, Halil Bey bu atamayı kabul etmediği gibi yeni atanan valinin kuvvetlerini yenerek kendisini
öldürmüştü. 1378 yılında cereyan eden bu olayda Ramazanoğlu İbrahim Bey de Dulkadirlileri
desteklemişti. Bu başarının ardından Ramazanoğulları Memlûk hakimiyetinden çıktılar. Dımaşk (Şam)
valisi Çoltamur ve Halep Valisi Temürbay, bunları cezalandırmak üzere Adana‟ya girerek obalarını
yağmalattılar. Erkekler öldürüldü, kadınlar esir alındı. Buna çok üzülen Türkmenler hemen kendilerini
toparlayarak Kurtkulağı‟nın doğusunda eski Payas‑Misis yolu üzerinde bulunan Demürkapu (Bâbü‟l
melik) denilen yerde pusu kurup Memlûk ordusunu büyük bir yenilgiye uğrattılar. Türkmenlerin eline
30.000 deve ve 13.000 eğerli at olmak üzere birçok ganimet geçti.11
1381 yılında Dulkadirli Halil Bey‟in yenilgisi üzerine müttefiki Ramazanoğlu İbrahim Bey de birinci
hedef oldu. Memlûkler tarafından Halep valiliğine getirilen Yel Boğa el‑Nasırî ilk iş olarak Osmaniye
yakınlarında yaşayan Kınıklılar ile Adana çevresinde yaşayan Yüregirlilerin arasını açarak
Ramazanoğulları arasında fitne çıkardı. Arkasından Amik ovası üzerinden hareketle Misis‟e kadar
geldi. Türkmen çadırları yağma edildi, erkekler dağlara çıktılar. Memlûk ordusunun geldiğini duyan
İbrahim Bey de aynı şekilde kuvvetlerini alarak dağlara çekildi. Memlûklerin Sis (Kozan) valisi, İbrahim
Bey‟i, kardeşi Kara Mehmed‟i ve annesini yakalamıştı. Yel Boğa Sis‟e gelerek bu esirlerin hepsini
İbrahim Bey‟in annesi de dahil olmak üzere kılıçtan geçirdi.12 Yel Boğa Misis‟e geri dönerken
Sarıçam yakınlarında pusu kuran Yüregirli Türkmenlerin baskınına uğradı. Yel Boğa ile birlikte Halep
komutanlarından birçoğu kayboldular. Türkmenlerin Demirkapı‟yı tutmuş olduklarını öğrenince deniz
kenarında bulunan Ayas‟a sığındılar. Gözünden yaralanan Yel Boğa büyük mücadeleler vererek
Demürkapı‟ya kadar gelebildi. Buradan geçebilmesi ise ancak Halep‟ten gelen yardımcı kuvvetler
sayesinde mümkün oldu.13
İbrahim Bey‟den sonra Üçok‟lu Türkmen emirliği ve Adana hakimliği görevine kardeşi Şihâbeddin
Ahmed Bey getirildi. Ramazanoğulları hanedanından adı kaynakta açıklanmamış ve Bire (Birecik)
hâkimi bulunan birisine 1384‑1385 (H.786) yılında Memlûk sultanı hil‟at giydirmişti.14 1399 yılında
Sultan Berkuk‟un ölümü üzerine yerine geçen Sultan Ferec‟in çocuk yaşta olması ve valileri ile sürekli
mücadele etmek zorunda kalması gerek Maraş‟ta, gerekse Çukurova‟da yaşayan Türkmenlerin
serbest hareket edebilmeleri açısından çok önemli idi. 1401 yılında Ramazanoğlu Ahmed Bey‟in
müttefikleri ile birlikte Haleb‟e baskın düzenleyerek Timur kuvvetlerinden 3.000‟den fazla askeri
öldürdüklerine dair Tağrıbirdi‟de yer alan bu haber diğer kaynaklarca doğrulanmamıştır.15 Aynı yılın
Nisan ayında Timur kuvvetlerinin Halep‟ten ayrılması üzerine Haleb‟i yağmalamak isteyen Suriye
Araplarının emiri Nu‟ayr bin Hayyâr‟ı durdurmakta zorlanan Vali Demirtaş, Ramazanoğlu Ahmed
Bey‟den yardım istedi. Kalabalık bir kuvvetle Haleb‟e gelen Ahmed Bey şehri kurtarınca büyük bir ün
kazandı ve Sultan Ferec tarafından ödüllendirildi.16 1401 yılı içerisinde Ahmed Bey Şam Valisi
Tağrıbirdi ile Halep valisi Demirtaş‟ın Sultan Ferec‟e karşı yaptıkları ayaklanmada bunların yanında
yer almıştı.17 Ancak 1402 yılında yapılan ikinci savaşta Memlûk komutanı Tokmak kuvvetlerine
yenilen bu iki vali, Ahmed Bey ile birlikte Adana‟ya çekildiler. Demirtaş affedilerek Trablus valiliğine
gönderildi. Tağrıbirdi ise 1 yıl kadar Ramazanoğullarının yanında kaldı.18
Demirtaş 1404‑1405 yılında Tokmak‟ın yerine Halep valisi atandığı zaman hapiste bulunan Emir
Çekim‟i de yanında getirmişti. Demirtaş Halep‟te Türkmenlere yenilince bundan faydalanan Çekim,
Antakya‟da yaşayan Doğancıoğlu Türkmenlerinin yanına kaçtı. Demirtaş Emir Korkmaz‟ı Şihabeddin
Ahmed Bey‟e göndererek yardım istedi. Bu arada aralarında büyük bir anlaşmazlık bulunan
Dulkadiroğlu Ali Bey ile Ahmed Bey‟i de barıştırdı. Bu üç kuvvetin karşısında tutanamayan Çekim ve
Doğancıoğlu kuvvetleri Antakya‟ya sığındılar. Sultan Ferec‟ten Çekim‟in affedildiğine dair emir gelince
Ramazanoğlu Ahmed Bey izin alarak Adana‟ya döndü.19 Daha sonra Halep valisi olan ve bütün
Suriye‟yi ele geçirerek Memlûk sultanı olmak hülyaları kuran Çekim ile Sultan Ferec arasındaki
mücadelelerde Türkmenleri hep kendisine rakip olarak görmüştür. Sonunda kendisi de 1407 yılında
Akkoyunlu Türkmenleri tarafından yenilerek öldürülmekten kurtulamadı.20
Ramazanoğlu Ahmed Bey 1408‑1409 yılında Şam Valisi Şeyh ile Çekim taraftarı Nevruz
arasındaki mücadele sırasında yeniden Antakya önlerinde göründü. Şeyh, Amik ovasında kalarak
Ahmed Bey‟i askerleri ile birlikte Antakya üzerine göndermişti. Ahmet Bey şehre girerek Nevruz‟u
yakalamış, Doğancıoğlu ise ailesi ve mallarını alarak kaçmıştı.21 Ahmed Bey Adana‟ya dönerken
yolda bilinmeyen bir sebebten dolayı Nevruz‟u serbest bıraktı ve Nevruz Rumkale‟ye gelerek başına
haylice adam topladı. Ertesi ay Ahmed Bey‟e Sultan Ferec tarafından çeşitli atlar, altın eğer, kılıç ve
pek çok hediye gönderildi. Sultan Ferec‟in valileri ile çekişmesi bitmediğinden Ramazanoğlu Ahmed
Bey‟in desteğine her zaman ihtiyacı oluyordu. Ahmed Bey de her seferde gücünü biraz daha
yaygınlaştırıyordu. Nitekim Ahmed Bey 1410 yılında Halep‟te Sultan Ferec ile görüştükten kısa bir
süre sonra kızını Sultan Ferec‟e verdi ve aynı yıl Kahire‟ye giderek damadını ziyaret etti.22 Ahmed
Bey‟in kızı Memlûk sarayında başkadın olmak başarısını gösterdi. Fakat bu akrabalıktan beklenilen
sonuçlar her iki taraf için de gerçekleşmedi. Sultan Ferec 1412 yılında kuşatıldığı Şam‟da öldürüldü ve
Emîr Şeyh, “Melik el‑Müeyyed” unvanıyla Memlûk sultanı oldu. Memlûk topraklarında esmeye
başlayan sükûnet havası onun halefleri Bars Bay ve Çakmak tarafından da devam ettirildi.
Türkmenler de kendi hallerinde yaşamaları gerektiğini anladılar.
Sultan Ferec döneminde Memlûk komutanları arasındaki çekişmeden yararlanan
Karamanoğulları Tarsus‟u ellerine geçirmişlerdi.23 Ahmed Bey 7 ay süren kuşatmadan sonra
Tarsus‟u alarak oğlu İbrahim Bey‟in emrine verdi.24 Böylece Timur‟un Anadolu‟dan çekilmesi
sırasında başlayan25 ve 12 yıl süren Karaman hakimiyeti sona ermiş oldu. Şehirde hutbe Memlûk
sultanı Melik el‑Müeyyed adına okunmaya başlanıldı.26
Ahmed Bey 1417 yılı Ocak‑Şubat aylarında öldüğünde çok yaşlı idi. Bütün Memlûk tarihçileri onu
heybetli, cesur, son derece cömert, dirayetli bir emir olarak tanımlarlar.27 Onun zamanında Adana ve
Misis‟ten başka Ayas ve Sis (Kozan) da Ramazanoğullarının denetimine girdi. Bu sebeple kendisi
Ramazanoğulları beyleri arasında en ünlülerinden birisi olmuştu. Onun bu nüfuzunu yıllar sonra
torunu Halil Bey oğlu Piri Bey Kanunî Sultan Süleyman asrında elde edebilecektir. Ahmed Bey‟in bu
şöhretine rağmen Çukurova‟da onun adına yapılmış tarihî bir eser bulunmaması dikkat çekmektedir.
Ahmed Bey‟in ölümünden sonra oğulları arasında beylik kavgası başlamış ise de İbrahim Bey
kardeşlerini yenerek Sârımeddin İbrahim Bey adıyla Ramazanoğulları Beyliği‟nin başına geçmiştir.28
1417 yılının Mart‑Nisan aylarında Şeyh Müeyyed Çukurova üzerine yürüdü. Ordusunda
Ramazanoğulları‟ndan adı açıklanmayan bir bey de bulunuyordu. Memlûk ordusu Humus‟a geldiğinde
İbrahim Bey ve Özeroğulları elçiler göndererek sultandan af dilemişlerdi. Bu af dilemenin sebebi tam
olarak belli değildir. Ordu Mayıs‑Haziran ayında Amik Ovası‟na geldiği zaman Ramazanoğlu İbrahim
Bey, yanında annesi, oğulları, akrabaları ve nökerleri de olduğu halde Memlûk sultanının huzuruna
çıktı. Sayıları 500‟ü bulan bu heyet huzura kabul olunduklarında Şeyh Müeyyed, Ramazanoğlu‟nun
annesini görünce hürmetinden dolayı ayağa kalkmıştı.29 İbrahim Bey‟in yanında amcasının oğlu
Hamza da bulunmaktaydı. Memlûk sultanı, İbrahim Bey‟e büyük itibar göstermiş, onun ve kardeşinin
altına altın eğerli atlar çektirmiştir. İbrahim Bey ve yanındakiler Sultana itaatten ayrılmayacaklarına
dair and içmişler, İbrahim Bey‟e değerli bir kaftan giydirilmiş ve tören sona ermişti.30
Şeyh‟in bu üçüncü seferi daha çok Tarsus, Malatya gibi elden çıkmış bulunan şehirlerin geri
alınması içindi. Ancak İbrahim Bey‟in ve Özeroğullarının af dilemeleri Türkmenlerin de bazı
itaatsizlikler yapmış olduklarını göstermektedir. Ahmed Bey‟in ölümünü fırsat bilen Karamanoğlu
Mehmed Bey Tarsus‟u tekrar ele geçirmiş, Dulkadirliler Darende ve Behisni‟yi almış, Malatya‟yı Köpek
oğlu Hüseyin Bey ele geçirmişti. Şeyh Müeyyed‟in Halep valisi olan Koçkar Tarsus‟un geri alınması ile
görevlendirildi, Şeyh‟in kendisi Elbistan yöresine yürüdü. Koçkar, Tarsus‟u 3 Haziran 1417 tarihinde
amanla ele geçirdi. Buna rağmen Karamanlı komutanı Mukbil ve adamları acımasızca öldürüldü,
Tarsus‟a Şahin el‑İdgarî vali tayin edildi. Sultan da Malatya, Behisni, Kâhta ve Gerger kalelerini ele
geçirip buralara yöneticiler tayin ettikten sonra Mısır‟a döndü.
1418 yılında Karamanoğlu‟nun kışkırtması sonucu İbrahim Bey sultana baş kaldırdı. İbrahim Bey,
Memlûk desteği ile Tarsus‟u kuşattığı tarihten 4 ay sonra azledilerek Adana valiliği ve Türkmen beyliği
görevine kardeşi İzzeddin Mahmud atandı (Eylül 1418).31
İbrahim Bey beylikten azledildikten sonra annesini Kahire‟ye kadar göndererek sultandan ikinci
kez af diledi. Ancak annesi hiçbir itibar görmediği gibi geri dönmesine de izin verilmedi. Bu sırada
Tarsus yeniden Karamanoğullarının eline geçmiş bulunuyordu. Memlûk sultanı oğlu komutasında
büyük bir orduyu Karaman ülkesine gönderdi. İbrahim Bey Adana‟da bulunuyordu ve yerine tayin
olunan Hamza belki de Karamanoğlu tehlikesi sebebiyle ona karşı bir harekette bulunmamıştı.
Memlûk ordusu komutanlarından Tenbey32 Amik‟te Ramazanoğlu Hamza Bey‟in kuvvetleriyle birleşti.
Özeroğulları da burada orduya katıldılar.
Tenbey1419 Mayıs‑Haziran ayında Misis, Adana ve Tarsus‟u almış, sonra Adana yukarısında
Karamanoğlu Mehmed Bey‟in oğlu Mustafa Bey‟in ve İbrahim Bey‟in kuvvetlerini dağıtmıştı.33 İbrahim
Bey‟in mağlup ordu ile birlikte Karaman ülkesine sığındığı anlaşılıyor. Melik Müeyyed‟in oğlu ise
Kayseri, Niğde gibi şehirleri aldıktan sonra Larende (Karaman) dağlarında Karamanoğlu Mehmed
Bey‟in ordusunu da dağıtarak 1419 yılı Ağustos ayında Haleb‟e geri döndü.
Karamanoğlu Mehmed Bey, sultanın oğlu Haleb‟e döner dönmez tekrar harekete geçerek
Kayseri‟yi kuşattı. Onun ordusunda yer alan Ramazanoğlu İbrahim Bey artık kendisinin damadı
bulunuyordu. Kayseri valisi olarak atanmış olan Dulkadirlilerden Nâsıriddin Mehmed Bey,
Karamanoğlu kuvvetlerini yenerek Mehmed Bey‟i esir etti ve Kahire‟ye yolladı. Mehmed Bey 1421
yılında Şeyh‟in ölümüne kadar burada esir kaldı. İbrahim Bey ise kaçmayı başarmıştı.
1419 yılında Ramazanoğullarından Sadaka isimli bir bey Sis (Kozan) yakınlarında öldürülmüştü.
Bu beyin kimliği ve niçin öldürüldüğü konusunda Makrizî hiçbir bilgi vermiyor.34
Şeyh ve halefleri döneminde Memlûk Devleti‟nin Çukurova‟da güçlü bir şekilde yerleşmiş olması
Ramazanoğulları ve Dulkadiroğulları gibi Memlûklere tâbi olarak yaşayan Türkmen beyliklerinin
bölgedeki nüfuzunu iyice azaltmıştı. Cenabî‟ye göre 1419 yılında Hamza Bey‟in yerine kardeşi
Mehmed Bey, sonra onun da yerine Ali Bey geçmiştir. Müneccimbaşı‟nın ifadesine göre Hamza Bey
hasımları ile yaptığı vuruşmalardan birisinde öldü ve yerine Ramazanoğlu Davud Bey geçti. Bu
döneme ait Arapça kaynaklarda çok az bilgi bulunması, Ramazanoğulları beylerinin bölgedeki
nüfuzlarının iyice azalmış olduğunu gösteriyor. Mısırlılar bu beyleri sık sık azl ederek bölgede bu
beylerin gücünü en aza indirmeyi başarmışlardı.
1427 yılında Sultan Bars Bay, Emir Şadi Bey‟i Konya‟ya göndererek İbrahim Bey‟den
Ramazanoğlu İbrahim Bey‟in kendisine teslimini istedi. Karamanoğlu İbrahim Bey Türkmen töresini
çiğneyerek Ramazanoğlu İbrahim Bey ve ailesini Memlûk elçilerine teslim edip Kahire‟ye gönderdi.35
Bu sırada Ramazanoğlu Mehmed Bey de Kahire‟ye gelmiş ve kardeşi İbrahim Bey‟den davacı oldu ve
sonunda İbrahim Bey Kahire‟de idam edildi (15 Aralık 1427). Mehmed Bey Ramazanoğlu emîrliğine
tayin edilerek gönderildi.
İbrahim Bey‟in öldürülmesinden 5 yıl sonra Çukurova‟dan geçen Fransız Seyyahı Bertrandon de
la Broquière her yerde İbrahim Bey‟in hatırasının yaşatıldığını görmüştü.36 İbrahim Bey Türkmenler
tarafından kendilerini Memlûk tahakkümünden kurtaracak bir kahraman olarak görülmekteydi. Ancak
İbrahim Bey Karamanoğulları‟na güvendi ve o zamanlar dünya devletlerinden birisi konumundaki
Memlûklere karşı koyamayacağını anlayamadı. İbrahim Bey‟den sonraki beyler Memlûkler‟in sıradan
bir valisinden bile dirayetsiz, silik şahsiyetler olarak tarihe geçti. 1429‑1430 yılında Sultan Barsbay‟ı
ziyarete gelen Türkmen beyleri arasında Ramazanoğlu Mehmed Bey, Özeroğlu Davud Bey ve bazı
Türkmen beyleri yanında birçok Varsak beyleri de bulunuyordu.
1435 yılında Halep valisine gelen bir belgede Ramazanoğlu beyi olarak Mehmed bin
Gündoğdu‟nun adı geçmektedir.37 1439‑1440 yılında Ramazanoğlu Emir Eylük, Sultan Çakmak‟ın
huzuruna gelerek Varsak beylerinden Kara oğlu Musa hakkında şikâyetçi oldu. Eylük‟ün isteklerini
kabul eden Sultan Çakmak bu işle Halep valisini görevlendirdi. Eylük, Halep valisinin verdiği 100
kadar atlıyı ve Özeroğulları Türkmenlerini de alarak Karaoğlu Musa üzerine yürüdü ise de Musa,
Eylük‟ü ve adamlarını pusuya düşürerek öldürdü. Halep askerlerinden ağır yaralı olarak sadece 6 kişi
geri dönebildi. Musa‟nın kendisi de ölenler arasındaydı (30 Mart 1440).
1456‑1457 yılında Ramazanoğlu beyliğinin başında Dündar Bey bulunmaktaydı.38 Tarihçi
Gelibolulu Mustafa Äli‟ye göre Dündar Bey 1461‑1462 yılları arasında beylik yapmıştır. Dündar Bey
Karamanoğlu İbrahim Bey‟in elinden Tarsus‟u geri almak için yapılan savaşta Memlûk ordusunda
hizmet etmişti. Tarsus geri alındıktan sonra Dündar Bey‟in Ramazanoğulları‟nın yönetimine getirilmiş
olması mümkündür.39 Äli‟ye göre Dündar Bey‟den sonra Hasan Bey emîrlik yapmıştır. 1467‑1468
yılında Dulkadirli Şahsüvar Bey ile yapılan savaşta Şam valisine yardım eden el‑Bedri Hasan bin
Ramazan el‑Türkmanî isimli beyin Äli‟nin sözünü ettiği Hasan Bey olması mümkündür. Äli‟nin
isminden bahsettiği Gazi Bey hakkında bir bilgimiz yoktur. 1469‑1470 yıllarında beylik görevinde
bulunan Ömer Bey hakkında ise Äli‟nin eserinde bilgi yoktur. Bunların döneminde önemli bir olay
olmadığı için kaynaklarımız haklarında pek bilgi vermemektedir. 1471 yılında Dulkadiroğlu Şahsüvar
Bey üzerine yürüyen Memlûk kuvvetlerine yardıma gelen Türkmen beyleri arasında Üçoklardan
Ramazanoğlu Ömer ve kardeşi Davud da vardı. Ünlü Ramazanoğlu Beyi Halil Bey‟in babası Davud
Bey 1480 yılında Memlûklularla Akkoyunlular arasında yapılan Ruha savaşında şehit düşmüş ve bir
rivayete göre Halep‟te defn edilmiştir.40 Ancak Halep‟te bulunan Ramazanoğlu mezarı, biraz aşağıda
belirtileceği gibi vakıf kayıtlarında Mahmud Bey Türbesi olarak geçmektedir.
Aşıkpaşazâde‟ye göre 1485 yılında Osmanlılarla Memlûklar arasında Çukurova‟da nüfuz
mücadelesi başladığı zaman Adana hakimliği görevinde Ömer Bey bulunmaktaydı. Buna göre Ömer
Bey‟in 15 yıl kadar yöneticilik yaptığını düşünebiliriz. Büyük bir ihtimalle bu sürenin bir kısmında
kardeşi Davud‟un de beylik makamında bulunduğunu kabul edebiliriz.
Sürekli büyüyen Osmanlı‟nın Çukurova‟da Türk birliğini sağlamaya çalışması kaçınılmazdı.
Karaman Beylerbeyisi Hadım Ali Paşa‟nın İstanbul‟a gönderdiği 1483 tarihli bir belgeden anlaşıldığına
göre Halep‟te toplanan Memlûk kuvvetleri arasında Ramazanoğlu Eflatun Bey de adamlarıyla birlikte
yer almaktaydı. 1485 yılında Karaman Beylerbeyi Karagöz Paşa Osmanlıya karşı harekat içinde yer
alan Turgutoğulları ve diğer Varsak beylerini yenerek bunların ellerindeki kaleleri birer birer aldığında
Üçok Türkmenlerinden Kuştemürlü, Kusunlu ve Karaisalıların desteğini sağlamıştı.41 Ceyhan Nehri
kenarında yapılan savaşta Gündüzoğlu Mehmed Bey öldürüldü, Ramazanoğlu Ömer Bey esir edilerek
İstanbul‟a gönderildi.42 Tarsus ve Adana‟da hutbe Osmanlı padişahı adına okunmaya başladı.43
Osmanlılar‟ın bu başarısı Mısır‟da telaş uyandırdı ve Haleb‟e önemli bir Memlûk ordusu geldi.
Osmanlılar buna Anadolu Beylerbeyi Hersekoğlu Ahmed Paşa‟yı Çukurova‟ya göndererek cevap
verdiler. Ramazanoğlu Halil Bey zamanında Osmanlı ordusu Çukurova‟yı kısa bir süre için ele
geçirmiş oldu. Sultan Kayıtbay, Emir Özbek komutasındaki orduyu Çukurova‟ya soktu. Ayas
Kalesi‟nde yeni toplar döktüler. Adana‟yı savunan kuvvetler yenildi, esir alınan Osmanlı askerleri
iplere dizilerek Haleb‟e gönderildi; Adana kalesi kuşatıldı.44 Kalenin kurtarılması için Hersekzade
Ahmed Paşa ve kalede kuşatılmış bulunan Osmanlı askerleri fedakârca çalıştıkları halde Karagöz
Paşa ve Hızır Beyoğlu‟nun kıskançlık sebebiyle ihanetleri ve yardım etmemeleri sonucunda Osmanlı
ordusu yenildi. Hersekoğlu Ahmed Paşa esir edilerek 1486 Kasım ayında Kahire‟ye getirildi ise de
kısa bir süre sonra serbest bırakılarak İstanbul‟a gönderildi.
Bu yenilgiye Varsaklar ve Turgutoğullarının sebep olduğunu düşünen Osmanlılar, 1487 yılında
Sadrazam Davud Paşa komutasında büyük bir orduyu yola çıkardı. Rumeli Beylerbeyisi Hadım Ali
Paşa da Anadolu‟ya geçmişti. Memlûkler Tarsus ve Küvvâre kalelerini boşaltıp Ayas limanına
çekildiler. Çukurova önlerinde Dulkadiroğlu Alaüddevle‟nin kuvvetlerinin orduya katılmasıyla Osmanlı
ordusu üç koldan Varsak iline hücuma geçti.45 Birçok Varsak boybeyi Davud Paşa‟ya sığındı.
18 Mart 1488 tarihinde Vezir Hadım Ali 60.000 kişilik bir ordu ile karadan; esaretten dönmüş olan
Hersekzâde Ahmed Paşa ise 100 yelkenli ile denizden Çukurova‟nın fethi ile görevlendirildiler.46
Hadım Ali Paşa, Konya Ereğlisi yoluyla gelerek Adana, Tarsus ve Sis (Kozan) şehirlerini ve bu arada
bütün Çukurova kalelerini ele geçirdi.47 Ancak bu Osmanlı hakimiyeti uzun sürmedi.
Evrenosoğullarından İsa ve Süleyman Beylerin şehit düşmeleri, Karagöz Paşa‟nın gayretsizliği,
Hersekzâde‟nin donanma ile beklenen görevi yapamaması sebebiyle Osmanlı ordusu Memlûk
ordusuna 17 Ağustos 1488 tarihinde yenilmiş ve 1 Nisan 1489 tarihinde Adana şehri de tekrar
Memlûklerin eline geçmişti.48 Osmanlıların bu başarısızlığını Ramazanoğlu beyleri ve diğer
Türkmenler tarafından desteklenmedikleri şeklinde değerlendirmek de mümkündür.
Ramazanoğlu beylerinin ünlülerinden Halil Bey, 1480‑1510 yılları arasında 30 yıl süreyle beylik
yapmış ve pek çok eser bırakmıştır. Bugün Adana‟nın en önemli tarihî eserlerinden birisi olan Ulu
Camii onun zamanında yapılmış ve belgelere Halil Bey Camii olarak geçmiştir. İbn Kemal‟e göre
Ramazanoğullarına tâbi işe yarar on, on beş bin asker bulunmaktaydı ve Halil Bey zamanında bu
Türkmenler o kadar şımarmışlardı ki “kendilerine kesek atmak isteyeni taşladılar”.49 Halil Bey‟le
müttefik hareket eden Turgutoğlu ile Halil Bey‟in arası açıldı ve Halil Bey Turgutoğlu‟nu yenerek
başını kesip İstanbul‟a gönderdi. Bu nedenle Mısır sultanının üzerine asker gönderdiğini duyunca
kaçtı. Karaman vilâyetine gelip Osmanlı sultanının himâyesine girdi. Ailesini Konya‟da bırakıp
İstanbul‟a geldi ve padişah tarafından huzura kabul edildi. Padişah kendisine hürmet edip Rumeli‟de
dirlik verdi. Halil Bey‟in İstanbul‟a gitmesi ile Adana hâkimliği kardeşinin oğluna verildi.50
Bu sırada Mısır‟da Kayıtbay ölmüş ve oğlunun dayısı olan Kansu Mısır sultanı olmuştu.51 Bir süre sonra
İstanbul‟dan Mısır‟a elçiler gitti. Halil Bey‟in affını istediler. Kansu bu isteği kabul etti, Halil Bey
Mısır‟da sultan tarafından kabul olunarak yeniden Adana beyi olarak gönderildi. 1510 yılında kısa bir
süre beylik yaptıktan sonra aynı yıl içinde öldü52 ve yaptırmış olduğu Ulu Cami‟nin bahçesindeki
Ramazanoğulları Türbesi‟ne defn olundu.
Mehmed Nüzhet, Halil Bey‟i Yavuz‟la birlikte Mısır seferine iştirak etmiş gösterir.53 Ancak Halil
Bey‟in ölüm tarihi mezar kitabesi ile sabit olup 1510 yılıdır.54 1517 yılında Yavuz Sultan Selim‟le
birlikte Ridâniye Savaşı‟na katılarak orada şehit düşen ve Halep‟te medfûn bulunan kişi Mahmud
Bey‟dir.55 Bu yanlış bilginin kaynağı ise Künhü‟l‑ahbar olarak görünmektedir.56
Halil Bey‟in 1510 yılında ölümünden sonra yerine kardeşi Mahmud Bey geçmiştir. Mahmud Bey,
1514 yılı Haziran‟ında Mısır Sultanı tarafından görevden alınmış ve yerine amcasının oğlu Selim Bey
tayin edilmiştir.57 Selim Bey Adana‟da bir mescid yaptırmış ve mescidin etrafında oluşan mahalleye
de Selim Bey Mescidi Mahallesi denilmiştir.58
Memlûkler tarafından görevden alınınca İstanbul‟a giden Mahmud Bey, 30 Haziran 1515‟de
Yavuz‟un elini öperek birçok hediye takdim etti.59 1515 yılı Eylül‟ünde Mahmud Bey‟e Yavuz 200.000
akçalık bir dirlik ve seferde kendisi ile birlikte göçüp konmak imtiyazını verdi.60
1516 yılında Mısır seferine çıkıldığında Mahmud Bey de padişaha refakat etti. Ordu Halep
üzerine yürürken 9 Ağustos 1516 tarihinde Ramazanoğulları‟ndan adı belirtilmeyen bir başkası
gelerek itaatini bildirdi.61 Bu kişinin Ramazanoğlu Selim Bey olması kuvvetli bir ihtimal olarak
görünmektedir.62 Mercidâbık Savaşı‟ndan sonra 31 Ağustos 1516 tarihinde yapılan tevcihler
sırasında Ramazanoğlu Mahmud Bey‟e Adana sancakbeyliği görevinin verildiğini görüyoruz.63
9 Ocak 1517 tarihinde toplanan ordu kurultayında Mısır üzerine yürünmesi yolunda açık ve kesin
bir tavır koyan Mahmud Bey‟e padişah tarafından 9 kat hil‟at giydirildiği rivâyet edilir.64 Mahmud
Bey‟in adına tekrar 1517‟de yapılan Ridâniye Savaşı‟nda rastlıyoruz.65 23 Ocak 1517 tarihinde
Ridâniye denilen yerde yapılan meydan muharebesinde ise Sadrazam Sinan Paşa ve Yunus Paşa ile
birlikte, Adana Beyi Ramazanoğlu Mahmud Bey şehit düşmüşlerdi.66 Mahmud Bey‟in cenazesi
Halep‟e getirilerek orada defn olundu.67 Daha sonra Ramazanoğulları tarafından mezarının üzerine
bir türbe yaptırıldı.68 Halep‟te medfun Ramazanoğlu beyinin Ruha Savaşı‟nda şehit düşen Arslan
Davud Bey olduğu birçok araştırmacı tarafından tekrarlanmaktadır.69 İ. H. Danişmend‟e göre70
Ridâniye Savaşı‟nda şehit düşen bu üç kişi, 23 Ocak 1517 tarihinde Mısır‟da Şeyh Timurtaş
Tekkesi‟nde defnedilmişti. Ancak arşiv belgelerimizde sadece Mahmud Bey‟in adı geçmekte, Arslan
Davud‟dan söz edilmemektedir.
Osmanlı Yönetiminde Ramazanoğulları Beyleri Dönemi
Osmanlıların ilk Adana sancak beyi olan Mahmud Bey‟in şehâdeti üzerine Halil Bey‟in oğlu Kubad
Bey‟e görev verilmişti. Fakat kısa bir süre sonra Kubad Bey‟in kardeşi Piri Bey‟e Çukurova hakimliği
verilmiş, Kubad‟ın elinde sadece Adana şehri kalmıştır. Daha sonra yönetimi tamamen eline geçiren
Piri Bey, Kubad Bey ve diğer kardeşleri Davud, Korkud ve Mahmud‟un 40.000‟er akça zeametle
Rumeli‟de ikâmetleri için Kanunî‟den emir çıkartmıştı.71
Ramazanoğulları beyliği kendi isteği ile Osmanlı hakimiyetini kabul ettiği için bu topraklar
kendilerine yurtluk ve ocaklık olarak verildi. Yönetim Ramazanoğullarına bırakılmakla birlikte bölge
diğer Osmanlı toprakları gibi nüfus ve arazi tahririne tabi tutuldu. Bu tahrirlerden Ramazanoğulları
dönemindeki Çukurova nüfusunu yaklaşık olarak da olsa anladığımız gibi, Piri Bey‟e ve oğullarına
verilen dirlikleri de görebilmekteyiz. Piri Bey‟in oğullarına zeamet olarak verilen mezraalar sonradan
Ramazanoğulları vakfına dahil edilmişti.72
Piri Bey, 1526 yılı başlarında ortaya çıkan Safevî kaynaklı ayaklanmaların bastırılmasında
sancağı askerleriyle büyük başarılar göstermişti.73 Bunlar Ceyhan yakınlarındaki Berendi
nâhiyesinde ortaya çıkan Domuzoğlan; Tarsus‟a bağlı Ulaş yöresindeki Beyce Bey ve Karaisalı‟daki
Mustafa Oğlu Veli Halife ayaklanmalarıdır.
Kalender Çelebi isyanının bastırılmasından sonra Piri Bey‟in 3 yıl kadar İstanbul‟da oturması
Adana‟da yeni dalgalanmalara sebeb oldu.74 1529 yılında Üzeyir (Dörtyol) sancağı beyi Ahmed
Bey‟in kardeşinin oğlu Seydi ayaklandı. Başına kırmızı bir taç giyerek önce amcası Ahmed Bey‟i şehit
etti. 5.000 kadar eşkiyayı başına toplayarak Berendi nâhiyesini ve Ayas kasabasını yağmaladı. Piri
Bey önce Sis dağlarına gidenleri, sonra Üzeyir‟e kaçanları kılıçtan geçirerek bu gaileyi de ortadan
kaldırdı.75
Piri Bey‟e resmî yazışmalarda “Cenab‑ı Emâret‑meâb” diye hitâb edilirdi. Piri Bey‟e yeri
geldiğinde beylerbeyilerden bile daha fazla saygı gösterilmesini kıskanan bazı beylerbeyileri O‟nu
incitince sancakbeyliğinden istifa etti. Bunun üzerine kendisine önce Karaman Beylerbeyiliği verildi.
Adana‟daki haslarından 400.000 akçası, Piri Bey‟in yerine atanan Ali Bey‟e tevcih olundu. Arta kalanı
müstakil mukata‟a kılınıp ileri gelen beylere ve askerlere verildi.76
Piri Paşa daha sonra Şam Beylerbeyiliği‟ne atandı. Lakin Adana‟ya gönderilen mirlivâ, Varsak
Türkmenleri‟nin eşkıyalıklarını önlemekten aciz kalınca Piri Paşa 1.600.000 akça has ile yeniden
Adana Sancakbeyliği‟ne tayin edildi. Bu sırada büyük vezirlerin hasları 1.200.000 akça idi. Bu da Piri
Paşa‟ya Kanunî‟nin verdiği önemi göstermektedir.77 Piri Paşa 1543‑44 ve 1550‑51 yıllarında iki defa
da Halep Beylerbeyiliği görevinde bulunmuştu.78
Piri Paşa 1517 yılından 1568 yılına kadar kısa bir süre dışında Adana Sancakbeyliği, Halep ve
Karaman Beylerbeyiliği görevlerinde bulundu. Bu süre içerisinde babası Halil Bey tarafından kurulmuş
olan Ramazanoğulları Vakfı‟nın mütevellilik görevini de üzerine aldı. 1539‑1540 yıllarında düzenlemiş
olduğu vakfiyye ile babasından 1522 Halep akçası gelirle devir almış olduğu vakfı, yılda 383.985
Osmanlı akçası geliri olan büyük bir vakıf haline getirdi.79 Bununla da yetinmeyen Piri Paşa 1555
yılına kadar esas vakfiyyesine yaptığı 7 ek vakfiyye ile vakfa yeni gelirler ekledi.
Piri Paşa gayet akıllı, keremkâr, iyi huylu ve dindar bir kimse idi. Farsça konuşur ve hüsn‑i hat
yazardı.80 Kanunî‟ nin ölümü üzerine yazdığı şiir tarih kitaplarına geçmiştir. 975/1567‟de öldüğü
zaman yaşı 90‟ın üzerinde idi.81 Kendisi hayatta iken ölmüş olan (1552) oğlu Mustafa için günümüze
kadar ulaşmış olan ünlü Ramazanoğlu Konağı (Harem Dairesi) civarında yaptırmış olduğu evler vakfa
dahil edilmişti. Piri Bey öldüğünde küçük oğlu Derviş Bey Tarsus‟da vali olarak bulunuyordu.82 Derviş
Bey, babasının sâhip olduğu haslarla Adana‟ya vali oldu.83
Derviş Bey‟in tam adı Derviş Mehmed idi. Birçok kitapta belirtildiği gibi84 976/1568 yılında değil
975/1567 yılında Adana valisi olmuştu.85 Payas Kalesi‟nin tamiri işi Derviş Mehmed Bey‟e verilmiş ve
bu konuda kendisine birçok hüküm yazılmıştı.86
Derviş Bey, avcılığa ve afyon kullanmaya müptela idi. Atmacaların hastalıklarını tedavi
edebiliyordu. Salih ve adil olan bu Türkmen Bey‟i kötü alışkanlığının da etkisiyle kısa bir süre sonra
ölünce yerine o sırada Antep sancakbeyi bulunan ağabeyi İbrahim Bey tayin edildi.87
İbrahim Bey zamanında ortaya çıkan olaylardan en önemlisi Kıbrıs‟ın fethi olmuştur. Bu savaş
sırasında Adana askerleri savaşa katılırken, Üzeyir (Dörtyol/Payas) sancağı askerleri ise
sancakbeyleri Ahmed Bey‟in komutasında kıyıların korunması ile görevlendirilmişti.88
Adana “hac” yolu üzerinde olduğu için Adana beylerinden beklenilen görevlerden birisi de
hacıların Çukurova‟dan salimen geçirilmeleri idi. Özellikle Misis, Kurdkulağı ve Demirkapı yakınlarında
hacıların yolunu kesen eşkıya soygunculuk yapmaktaydı. 1573 yılında Adana Sancakbeyi İbrahim
Bey hacıların güvenliklerinin sağlanması ile görevlendirildi.89 1572 yılında İbrahim Bey‟in oğullarından
3‟ü dirlik tasarruf etmekteydiler. Bunlardan Yusuf 24.704 akça; İsmail 22.000 akçalık zeamete sahip
idi.90
Mehmed Bey, Alî‟nin verdiği bilgiye göre91 Hicrî 1002 (1593‑1594) tarihlerinde babası İbrahim
Bey‟in ölümü üzerine emîr oldu. Gayet gaddar ve kandökücü bir kişi olduğu söylenmektedir.92
Adana hâkimliğine 1604 yılında Pir Mansur Bey tayin edildi.93 1614 yılında İstanbul‟a adam
gönderen Pir Mansur Bey, Adana‟nın 1608 senesinden beri beylerbeyilik olduğunu ve kendisine
Adana‟nın 11 yük olan devlet gelirlerinden 1 yük (100 000) akça verilmesi ferman olunduğu halde
verilmediğini bildirmişti. Bunun üzerine Pir Mansur Bey‟in hakkının ödenmesi için Adana
beylerbeyisine ve Adana kadısına hükümler gönderildi.94
Kubad Paşa, Piri Paşa‟nın 4 kardeşinden birisidir. Kubad Paşa 1558‑1559 yıllarında vefat etti.
Ehl‑i nimet ve keremkâr olmakla beraber kan dökücülüğe meyilli idi. Kendisinden sonra da oğulları
Süleyman Paşa ve Ahmed Paşa çeşitli yerlerde sancakbeyliği yaptılar.95
Çukurova‟nın fethinde ve idâresinde rol oynamış bulunan Ramazanoğulları, Adana Ulu Camii
(Câmi„‑i cedîd‑i Halil Bey) ve Medresesi, Yağ Camii (Câmi‑i Atîk) ve Medresesi, imaret ve
misafirhâne, dârü‟ş‑şifa, dârü‟l‑hadis, sıbyan mektebi gibi birçok sosyal kurumun yüzlerce yıl bütün
masraflarını karşılamıştır. Medreseler ve aşevi yazın Kızıldağ yaylasında faaliyetine devam etmiş,
yayla yollarının bakımı da vakıf tarafından sağlanmıştır. Sadece Ulu Cami‟de görev yapıp ücret
alanların sayısının 54 kişi; aşevinde çalışanların sayısının 18 kişi olduğunu düşünürsek96
Ramazanoğullarının Adana‟da ne kadar etkin olduklarını daha iyi anlayabiliriz. 1570 yıllarında bu
vakfın 755.682 akça tutan harcamalarının büyük kısmı bugün Bakırcılar Çarşısı olarak bilinen
Ramazanoğulları Çarşısı‟ndaki yüzlerce dükkandan sağlanmaktaydı.97 Buna karşılık
Ramazanoğulları hiçbir zaman tam bağımsız olamadıklarından adlarına kesilmiş bir sikkeye
rastlanmadığı gibi Dulkadiroğlu Alaüddevle Bey gibi adlarına kânûnnâme de tanzim edememişlerdir.
Ramazanoğulları 1608 yılında yönetimden ayrıldıkdan sonra tarihî rollerini yavaş yavaş yitirdi.
Bugün Ramazanoğulları sülâlesi Maraş, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere Anadolu‟nun birçok
iline dağılmıştır. Ramazanoğulları Vakfı‟nın malları, XIX. yüzyılda birer ikişer satılıp tüketilince bu
Türkmen ailesi bölgedeki önemini kaybetti. Buna rağmen Ramazanoğulları Anadolu‟da varlıklarını
günümüze kadar sürdürebilmiş ender ailelerden biridir.
1 Ali Sevim‑Yaşar Yücel, Türkiye Tarihi, Fetih, Selçuklu ve Beylikler Dönemi, Ankara 1989, s. 104;
Ali Sevim, Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Ankara 1990, s. 32; Mehmet Ersan, “13.
Yüzyıl Başlarında Çukurova”, Efsaneden Tarihe Tarihten Bugüne Adana Köprü Başı, Hazırlayanlar:
Erman Artun‑M. Sabri Koz, İstanbul 2000, s. 269‑273.
2 Streck, “Ermeniye”, İA, c. IV, (1977), s. 321.
3 Faruk Sümer, “Çukurova Tarihine Dair Araştırmalar (Fetihden XVI. yüzyılın ikinci yarısına
kadar)”, DTCF Tarih Araştırmaları Dergisi (TAD), I/1 (1963), s. 8; Cüneyt Kanat, “Memlûkler ve
Çukurova”, Efsaneden Tarihe Tarihten Bugüne Adana Köprü Başı, Hazırlayanlar: Erman Artun‑M.
Sabri Koz, İstanbul 2000, s, 101.
4 Faruk Sümer, “Ramazan‑Oğulları”, İA, c. IX (1964), s. 613.
5 İbn Kemâl, Tevârîh‑i Äl‑i Osmân, VIII. Defter (Transkripsiyon), Haz. Ahmet Uğur, Ankara 1997,
s. 88.
6 Aşıkpaşazâde (Derviş Ahmed Aşıkî), Tevârîh‑i Al‑i Osmân (Aşıkpaşazâde Tarihi), İstanbul
1332, s. 226.
7 F. Sümer, “Çukurova Tarihi.”, s. 36; Refet Yinanç, Dulkadir Beyliği, Ankara 1989, s. 19.
8 F. Sümer, “Çukurova Tarihi.”, s. 37.
9 Hoca Sadeddin, Tacü‟t‑tevârîh, c. II, İstanbul 1283, s. 356.
10 Halil Edhem (Çev.), Düvel‑i İslâmiyye, İstanbul 1345 (1927), Millî Matbaa, (Yazarı:
İstenley Len Povel), s. 318.
11 M. C. Şehabeddin Tekindağ, Berkuk Devrinde Memlûk Sultanlığı (XIV. Yüzyıl Mısır
tarihine dair araştırmalar), İstanbul 1961, s. 88‑89; F. Sümer, “Çukurova Tarihi.”, s. 37; C. Kanat,
“Memlûkler ve Çukurova”, s, 103.
12 Ş. Tekindağ, Berkuk Devrinde Memlûk Sultanlığı, s. 89‑90.
13 İbn Hacer el‑Askalanî Ebu‟l‑fazl Ahmed bin Ali, İnba‟u‟l‑gumr bi‑Enbâ‟u‟‑ömr, Cüz 2, Neşr.
Muhammed Abdulmuîd Han, Haydarabad 1968, s. 138; F. Sümer, “Çukurova Tarihi.”, s. 39‑40.
14 F. Sümer, “Çukurova Tarihi.”, s. 40. F. Sümer burada Yel Buğa‟nın hareketini ikinci defa
ve Ahmed Bey zamanında olmuş bir olay gibi anlatmakla bir tarih yanlışlığı yapmaktadır.
15 Ebu‟l‑Mehâsin Cemâleddin Yusuf İbn Tagrıbirdi, En‑Nücûmü‟z‑zâhire fî Mülûki Mısr ve‟l‑
Kahire, c. VI/1, Neşr. Willliam Popper, Berkeley 1915, s. 58.
16 F. Sümer, “Çukurova Tarihi.”, s. 41.
17 İbn Tagrıbirdi, En‑Nücûmü‟z‑zâhire, VI/1, s. 92‑93.
18 F. Sümer, “Çukurova Tarihi.”, s. 42.
19 İbn Tağrıbirdi, el‑Menhelü‟s‑sâfî ve‟l‑müstevfî Ba‟de‟l‑vâfî, Neş. Muhammed Emin, Kahire
1985, s. 298; F. Sümer, “Çukurova Tarihi.”, s. 42.
20 F. Sümer, “Çukurova Tarihi.”, s. 43.
21 Takiyüddin Ahmed bin Ali el‑Makrîzî, Kitâbü‟s‑sülûk li‑ma„rifeti Düveli‟l‑mülûk, Fatih (Sül.
Ktb), Kayıt no: 4379, MK. Mikrofilm Arşivi No: C‑520, v. 5b‑6a.
22 C. Kanat, “Memlûkler ve Çukurova”, s, 103.
23 Kâzım Yaşar Kopraman, Mısır Memlükleri Tarihi, Ankara 1989, Kültür Bak. Yayınları, s.152.
24 Makrîzî,Kitâbü‟s‑sülûk, v. 53a.
25 K.Y. Kopraman, Mısır Memlükleri Tarihi, s. 164.
26 TakiyüddinAhmed bin Ali el‑Makrîzî, Kitâbü‟s‑sülûk li‑ma„rifeti Düveli‟l‑mülûk, IV/1, Neş.
Saîd Abdulfettah Aşur, Kahire 1972, s. 309; F. Sümer, “Çukurova Tarihi.”, s. 46.
27 F. Sümer, “Çukurova Tarihi.”, s. 46. K. Y. Kopraman, Mısır Memlükleri Tarihi, s. 165.
28
